Transatlantik: Rusya-Suriye ilişkileri | Trump'ın Ukrayna politikası | Gazze ateşkesinde son durum

29.01.2025 medyascope.tv

29 Ocak 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız Transatlantik’i yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘Transatlantik’le karşınızdayız. Bu hafta sadece Gönül Tol var. Gönül, merhaba. Nasıl gidiyor Trump? Bayağı hızlı başladı. Henüz Panama ve Grönland’ı işgal etmedi ama biraz önce yayına girmeden önce gördüm, kamu çalışanlarının uzaktan çalışmasını yasaklamış, değil mi? O daha çok pandemi döneminde başlayan bir uygulamaydı. Gelmeyenler istifa etmek zorunda mı olacakmış, öyle bir şeyler gördüm.
Gönül Tol: Evet, orada birinci amaç, bürokrasideki iş gücünü mümkün olduğunca azaltmak. Eğer şimdi istifa ederseniz, 7 ay boyunca maaşınızı ödeyeceğiz opsiyonunu veriyor. Böyle bir paket sunuyorlar ama tabii o paketi vereceklerin de bir garantisi yok. Çok ilginç bir süreç. ‘’Bir e-mail atın, konu kısmına ‘İstifa ediyorum’ yazın’’ gibi çok laubali bir süreç işliyor. Ama onun dışında çok ilginç bir şey var. Uzun yıllardır Washington'da yaşıyorum, ilk kez böyle bir hava var. Herkes o kadar endişe içerisinde ki. Biliyorsun, Ömer Pentagon'a bağlı, 25 yıldır orada çalışıyor ve işyerinde ilk kez çok net kısıtlamalar geldi. Sadece yarım saat yemek molası verebilirsiniz, şu saatte gireceksiniz, bu saatte çıkacaksınız, gittiğiniz bütün toplantıların listesini verin gibi. Ben bir sivil toplum kuruluşunda çalışıyorum, bir devlet kurumunda çalışmıyorum. Ona rağmen benim kurumumda bile ciddi kısıtlamalar geldi. Washington'da çok gergin bir hava var.

Ruşen Çakır: Peki, şimdi biraz dünyayı konuşalım. Ukrayna meselesinde Trump'ın Putin'e yanaşacağı ve Putin'in suyuna gideceği gibi bir beklenti vardı. Ama en son, Amerika’nın Patriot verdiği haberlerini gördüm. Açıkçası şaşırdım. Bunun anlamı nedir? Trump, Putin'le anlaşma öncesinde onu bir şeylere mecbur mu bırakmak istiyor? Çünkü biliyorsun genellikle şöyle bir hava vardı: ‘’Bunlar kanka, anlaşırlar. Arada Ukrayna ve Zelensky açığa düşer’’ gibi bir beklenti vardı ama başlangıç sanki öyle değil gibi.
Gönül Tol: Hiç kimse Trump'ın kankalığına güvenmesin bence. Çünkü Trump'ın çeride yapmaya çalıştığı çok radikal değişiklikler var. Dünyanın sorunlarıyla uğraşmak istemiyor. Hatırlarsan, kampanya sırasında “Ben Ukrayna savaşını bitirerek Nobel Barış Ödülü almak istiyorum” demişti. Savaşları bitiren lider olarak hatırlanmak istiyor. Bu konuda da çok net. Amerika’nın, İsrail’in elindeki 90 tane Patriot füzesini Polonya üzerinden Ukrayna'ya göndereceği söyleniyor. Öncelikle şunu söyleyeyim: Bu, Trump'ın aldığı bir karar değil. Bu aslında Biden yönetiminin bu yazdan itibaren müzakeresini yaptığı bir şeydi. Hatırlarsın, Patriot’lar ilk Nisan 2023'te Ukrayna'ya gönderilmişti ve bu Amerika açısından çok radikal bir karardı. Çünkü Biden’ın hep söylediği şey “Biz Putin'i provoke etmek istemiyoruz” olmuştu. Dolayısıyla bu karar zaten alınmıştı. Bu yazdan itibaren de İsraillilerle “Siz elinizdeki Patriotları Ukrayna'ya gönderin” gibi bir müzakere yürütülüyordu. Çünkü İsrail'in hangarında duran Patriot’lar var; Patriotları çok fazla kullanmıyor. “Kısa bir süre önce, Patriotları emekli ettik” demişti İsrail; daha çok Demir Kubbe’yi kullanıyor ve bu elindekilerin Ukrayna'ya transferi konusunda Amerikan yönetimi İsrail'e baskı yapıyordu. Neden baskı yapmak zorundaydı? Çünkü Netanyahu da Putin'i çok öfkelendirmek istemiyordu. Ukrayna Savaşı'nda Ukrayna'nın yanında çok görünmek istemiyordu. O nedenle yapılan böyle bir müzakere vardı, fakat tam da ne olacağı belli değildi. Yani bu Trump'ın aldığı bir karar değildi.
Fakat Trump'ın şimdi buna onay vermiş olması, “Tamam gönderilsin” demiş olması, aslında çok mantıksız değil, çünkü savaşı bitirmek istiyor. Kampanya sırasında “24 saatte bu savaşı bitireceğim” diyordu. Daha sonra kabinesi “Yok öyle 24 saatte bitirmek mümkün değil. Muhtemelen bu 100 güne yayılacak” dediler. Fakat Trump’ın savaşı bitirmek istediği çok net. Bunun için her iki tarafı da müzakere masasına çekmesi gerekiyor. Geçen hafta Trump, Putin'i tehdit etti ve “Putin Rusya'yı, Rus ekonomisini mahvetti. Bir an evvel bu savaşın bitirilmesi gerekiyor. Bunun için her iki tarafın da Putin'in de müzakere masasına oturması gerekiyor. Oturmadığı takdirde ticari kısıtlamalarla birlikte yeni yaptırımlar gelecek” dedi. Trump, mümkün olduğunca Putin'i korkutup müzakere masasına çekmeyi amaçlıyor. Fakat burada da iki nokta var. Birincisi, Trump'ın yaptığı ‘’ticari kısıtlamalar ve gümrük vergileri gelecek’’ tehdidinin pratikte çok bir anlamı yok. Çünkü zaten Amerika ve Rusya arasında ticaret çok minimuma inmiş durumda. Daha akıllıca alternatif, Rusya'ya daha fazla enerji yaptırımı uygulamak, özellikle de petrol gelirlerini kısıtlamak. Trump yönetimi bunu yapabilir ve muhtemelen de bu olacak.
Buna rağmen, Putin'in savaşı bitirmeye niyetinin olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Putin, gerçekten Ukrayna diye bir ülkenin olmadığına gerçekten inanıyor ve yapmak istediği şeyler var. Mesela şu anda Rusya, Ukrayna'nın topraklarının %20'sini kontrol ediyor ve bundan vazgeçmek istemiyor. Ukrayna NATO'ya girmesini ve NATO üyeliğinin söz konusu olmasını istemiyor. Ukrayna’nın, ordusunu küçültmesi istiyor. Bu talepleri almadan savaşı bitirme niyeti yok. Neye güveniyor? “Zaten Trump 4 yıl burada oyalanır, Batı’nın da ne istediği ve ne yapabileceği ne yapmak istediği belli değil. Bütün yaptırımlara rağmen ekonomim fena değil, işleri döndürüyorum” diye düşünüyor. O nedenle Putin'in savaşı bitirme niyeti yok. Trump da bunu anlamış olsa gerek ki, bu yaptırım tehdidini savurdu. Trump elini zayıflatan bir şey de yaptı. Tamam, Putin'e bu Patriot’ların gönderilmesi mesajını veriyor, “Bak ben gerekirse Ukrayna'yı daha da silahlandırırım” diyor, fakat bir hafta önce aldığı kararla bunun tersi bir mesaj da veriyor. Trump nasıl bir karar almıştı? Amerikan uluslararası yardımını dondurma kararı aldı. Bu, Ukrayna'yı da etkiliyor. Dolayısıyla Putin Trump'a baktığında karışık mesajlar, sinyaller alıyor.
Trump ne yapmak istiyor? Biden yönetimi “Ukrayna olmadan masada Ukrayna'nın ve savaşın geleceğine dair hiçbir karar alınmayacak” diyordu. Bundan farklı olarak, bence Trump, Ukrayna'yı bir kenara itip Putin'le konuşacak. Geçen gün gazeteciler “Putin'le görüşecek misiniz?” diye sordular. “Görüşme ayarlamaya çalışıyoruz, Putin'le konuşacağım” dedi. Putin de Trump'ın o yaptırım tehdidini göz ardı ediyor. Bir taraftan, o konuda bir şey söylemiyor ama Trump'a da övgüler yağdırıyor. “Evet, tabii ki Trump'la konuşmak isterim” diyor. Bu Patriot füzelerinin gönderilme meselesini bu çerçevede okumak lazım. Bunun arkasında Putin'i masaya çekme talebi yatıyor. Putin, Trump'ın Ukrayna'yı güçlendirme konusunda ne kadar ciddi olduğunu görüp anlayacak mı, bunu ilerleyen haftalarda göreceğiz. Buna göre müzakerelerin yönü evrilecek.

Ruşen Çakır: Gönül, yine Trump'tan hareketle biraz Gazze’yi konuşalım. Ateşkes bir yanıyla yürüyor. İnsanlar Gazze’de yerlerine dönmeye başladılar, Böyle fotoğraflar ve videolar görüyoruz. Ama bir taraftan da Trump'ın, Gazzeli’lerin Ürdün'e, Mısır'a, Arnavutluk, Endonezya’ya gönderilmesi gibi dâhiyane fikirleri var. Mısır ve Ürdün net bir şekilde reddettiler ama anladığım kadarıyla bir taraftan da ürküyorlar. Özellikle Mısır, ekonomik olarak ABD'ye çok bağımlı diye biliyorum, ciddi bir yardım alıyor. Trump onları pekâlâ yardımı kesmekle tehdit edebilir. Bir de Filistinliler gitmek ister mi? Ortada tuhaf bir durum var. Hem Filistinliler gitmek isteyecek hem o ülke onları kabul edecek, diyelim ki kabul edildiler, orada ne yapacaklar, nerede yaşayacaklar, neyle geçirecekler? Bilimkurgu gibi bir şey.
Gönül Tol: Evet Ruşen, aslında bir etnik temizlik. Trump mesajında tam olarak da ‘’temizlik’’ kelimesini kullandı. “Gazze temizlensin, bu insanlar Mısır’a ve Ürdün'e gitsin” dedi. Bunun adı etnik temizliktir. Filistin halkının %70'i, İsrail'in işgali nedeniyle zaten yerinden yurdundan edilmiş insanlar. Şimdi Gazze'den de çıkarlarsa… Buralar onların toprakları, ileride kurmayı ümit ettikleri Filistin Devleti’nin bir parçası. Buraları terk etmek istemiyorlar. Bu komşu ülkelerde de sorunlar var. Mısır'ın zaten çok ciddi ekonomik problemleri var. Ürdün'ün popülasyonunun çok ciddi bir çoğunluğu zaten yerinden edilmiş Filistinlilerden oluşuyor; daha fazlasını tolere edebilecek bir altyapısı yok ve “Biz bunu kabul edemeyiz” diye çok net söylediler. Tabii bu ülkeler için hem meselenin ekonomik boyutu var. Hem de bu insanları topraklarına alarak siyasi olarak ‘’Filistin Devleti projesini öldüren ülkeler’’ olarak da görülmek istemiyorlar. Tabii Trump'ın özellikle Mısır'a dair elinde güçlü kartlar var. Biraz evvel Ukrayna konusunda Trump’ın uluslararası yardımı dondurduğundan bahsederken söylemiştim. Mısır ve İsrail bundan muaf tutuldu. Trump çok net “Mısır'a çok yardım ediyoruz, eminim onlar da bize yardım ederler ve Filistinlileri alırlar. Ben Sisi ile konuşacağım” dedi. Tabii bu çok karmaşık bir şey. Bu konu sadece 10 bin, 20 bin insanın bir yerden bir yere aktarılması değil. Bunun arkasında çok ciddi felsefi, siyasi, diplomatik sorunlar ve bagaj var. Tabii Trump bunların hiçbirini düşünmüyor. Trump herhalde “Ne olacak ki, orada zaten savaş oluyor. Gazze’de hiçbir şey yok, bunları oradan alıp buraya götürsek ne olacak?” diye düşünüyor, ama mesele o değil. İsrail Gazze konusunda ne yapmak istiyor? Aslında büyük ölçüde ateşkese uyuluyor. Bugüne kadar Hamas 7 rehineyi bıraktı. İsrail de hapishanelerinde tuttuğu 290 Filistinli rehineyi bıraktı. Hamas'ın 33 rehineyi bırakması bekleniyor. Bir hafta sonra, artık bu ateşkesin ikinci ve daha zorlu olan aşaması için müzakereler başlayacak.
Hafta sonu küçük bir sorun yaşandı: İsrail'in salıverilmesini talep ettiği bir sivil kadın rehine vardı. Hamas onu bırakmıyordu ve İsrail “Eğer onu bırakmazsan, o zaman Gazzeli’lerin kuzeye gitmesine izin vermiyoruz” dedi ve orada bir sorun yaşandı. Sorun şimdilik çözüldü. Dolayısıyla ateşkese büyük oranda uyuluyor. Trump'ın Ortadoğu temsilcisi Steve Witkoff da bugün Gazze'de “Ateşkese ne kadar uyulduğunu görmek için gidiyorum” dedi. Muhtemelen de Trump ve Netanyahu görüşecek. Netanyahu'nun, Trump'la konuşmak için şubat başında Washington'a gelmesi bekleniyor. Tabii hep söylediğim gibi, ikinci aşama çok zor olacak ve benim korkum ikinci aşamaya geçilememesi. Çünkü Netanyahu’nun ikinci aşamada, birinci aşamada verdiği tavizlerden çok daha fazlasını vermesi gerekecek. Ki birinci aşamada dahi koalisyon ortaklarının bir kısmını kaybetti. Bir tanesi koalisyondan ayrıldı, bir diğeri de ayrılmakla tehdit etti. Eğer o ikinci üye olan Finans bakanı da koalisyonu terk ederse, Netanyahu'nun erken seçime gitmesi gerekiyor. Bu, Netanyahu'nun hiç istemediği bir şey. Hani söylemiştik, o kadar sıkışmış bir durumda ki, kendi radikal koalisyon unsurlarının endişelerini gidermek için Batı Şeria'da saldırıları artırmış durumda.
Aslında ben şundan endişe ediyorum: Gelecek hafta ikinci aşama için müzakereler başlayacak. İkinci aşama, Gazze’nin nasıl yönetileceği konusuyla ilgili ve Filistin yönetiminin Gazze'yi yönetmesi isteniyor. Amerika da Avrupalı devletler de Arap ülkeleri de bunu istiyor. Hamas da “Bizim de parçası olacağımız ortak bir yönetim kurulsun” diyor. Onu bir tarafa bırakalım, Netanyahu'nun ortaklarının, Hamas'ın önerdiği şeyi kabul etmesi mümkün değil. Filistin yönetiminin dahi orayı yönetmesini istemiyorlar. Koalisyon ortakları İsrail'in Gazze'den çıkmasını istemiyor. O yüzden sanki orada düğümlenecek gibi bir endişe bende var ve Trump o noktada ne yapacak çok emin değilim. Çünkü her ne kadar Netanyahu'ya çok yakın olsa da Trump da bitmesini istiyor. Mesela Netanyahu'ya “Bak tarih veriyorum, bu zamana kadar Lübnan'dan çıkacaksınız” dedi. İsrail Savunma Bakanı “Biz Suriye'de sonsuza kadar kalacağız” dedi ki, Trump aslında onu da istemiyor. Dolayısıyla çok komplike bir süreç. Bildiğimiz tek şey, Trump'ın ateşkesin kalıcı olmasını istediği. Netanyahu bunu istemiyor. Burada mesele, hangi tarafın galip geleceği. Eğer Netanyahu Trump'ın istediğine “Tamam” derse, kendi koltuğundan olacak. “Tamam” demezse, o zaman Trump'la karşı karşıya gelmiş olacak ve Netanyahu açısından onun sonuçları da çok büyük olabilir.

Ruşen Çakır: Gönül, son olarak Suriye'den biraz konuşalım. İsrail medyasında, Amerikan Ordusu’nun Suriye'yi terk edeceği haberleri çıkıyor, görmüşsündür. Bu, öteden beri Ankara'nın da en çok merak ettiği ve istediği bir gelişme, onu biliyoruz. Bir diğer yandan, bugün Rus heyeti Şam'da önemli görüşmeler yapıyor. Okuduğum kadarıyla Ahmet eş-Şara Rus heyetinden Esad'ı teslim etmelerini istemiş ve anladığım kadarıyla bir cevap alamamış. Ama olayın tek boyutu o değil tabii. Ruslar için önemli olan birtakım hususlar var. Üsler var, onların geleceği meselesi var. Rusya Suriye'den tam anlamıyla çekiliyor mu, çekildiğini kabul edebilir miyiz? Tabii bu arada, ilk başta söylediğim ABD de çekilecek mi?
Gönül Tol: Görünen o ki, Ruslar açısından Şam’la müzakereler çok iyi gitmedi. Hem Eş-Şara hem Rusya, başından beri “Bizim çok iyi bir diyaloğumuz var, konuşuyoruz. Henüz bir karara varılmadı” mesajını veriyordu. Fakat ben dün kontrol ettim; emekli Rus askerlerin bir bloğu var, o bloglarda çok önemli bilgiler veriyorlar ve bunlar, Putin'e yakın insanların da yazdığı yerler. Suriye bağlamında neler olduğu konusunda fikir edinmek açısından bunları çok önemsiyorum. Şunu söylüyorlar: Çok pozitif, karşılıklı yapıcı mesajlar veriliyor, ama aslında işler Rusya açısından hiç iyi gitmiyor. Orada kalan bütün askeri ekipmanını Suriye'den çıkardığı, gemileri terk ettiği söyleniyor. Yani o üsleri boşaltacak gibi görünüyor. Bunu şuradan da anlıyoruz: Rusya, Suriye'deki ekipmanını ve askerini Libya'ya gönderdi. Özellikle Güney Libya'da bir üs var ve o üssün yolları ve altyapısı yeniden yapılıyor. Kuzeydeki limanı iyileştirmeye, onun altyapısını geliştirmeye çalışıyorlar. Bu da bize Putin’in, Suriye'den ümidini kesmiş durumda olduğunu gösteriyor. Orada Rus üsleri kalamayacak, kontrolü elinde bulunduramayacak ve bu güçleri Libya'ya kaydırıyor.
Bu aslında birkaç sebeple çok önemli bir gelişme. Birincisi, Rusya'nın Suriye’deki askeri varlığı, sadece Suriye açısından değil, özellikle Afrika'daki operasyonlar açısından çok önemliydi. Bunu daha önce konuşmuştuk. Suriye, Afrika operasyonları için neredeyse bir lojistik hub görevi görüyordu. Aslında bir taraftan Libya'ya kaydırılması daha iyi diyebilirsiniz, çünkü Afrika'ya daha yakın. Mesela güneyde Çad’la bir iş birliği içerisinde, çok daha kolay olacak. Ama diğer taraftan Libya'ya kaydırılmasında birkaç problem var. Libya'daki altyapı, Suriye'nin yerine geçebilecek bir altyapı değil, bu birincisi. İkincisi, daha pahalıya mal olacak. Üçüncüsü de Libya sayesinde, Türkiye'nin Rusya karşısında eli daha güçlenmiş olacak. Çünkü Rusya'nın, artık Suriye'yi kaybettiği için Libya'da daha güçlü bir varlık gösterme niyeti var. Burada da Türkiye ile çok daha ciddi bir işbirliği gerekecek. Mesela Rusya, Libya'ya lojistik yardım gönderirken, Türk hava sahasını kullandı. Türkiye bu hava sahasını kapatabilir. Zaten Rusya, Suriye'nin kaybedilmesiyle birlikte Türkiye'ye karşı önemli bir kozu kaybetti. Dolayısıyla Suriye'deki üslerini koruyup koruyamayacağı meselesi sadece ondan ibaret değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz'deki dengeleri ve Türkiye-Rusya ilişkilerindeki dengeyi değiştirebilecek nitelikte bir gelişme. Bu nedenle yakından takip etmek gerekiyor. Benim takip edebildiğim kadarıyla, görüşmeler iyi gitmiyor. Muhtemelen Putin Suriye'yi artık kaybettiğini varsayıyor.
Amerikalılara gelince: Geçen haftaki yayında https://medyascope.tv/2025/01/22/trump-nasil-basladi-video/ da söyledim; Dışişleri Bakanı Marco Rubio gazetecilerinin sorularını cevaplarken “Biz Suriyeli Kürtlerle ittifakımızı devam ettirmek zorundayız” demişti. Hatırlarsan, Marco Rubio 2019'da Trump'ın Suriye'den çekilme kararına çok büyük tepki göstermişti. Trump’ın kabinesinde “IŞİD yükseliyor, Suriye'de kalmak zorundayız” diyen isimler de var. Bütün bunlar insanları şunu düşünmeye itmişti: Trump kendisi çekilmek istiyor ama kabinesindekiler onu ikna edecek. Ben hep buna karşı çıkmıştım ve hep Trump’ın çekileceğini söylüyordum. Çünkü başta bahsettiğim gibi, Trump, savaşları bitiren ve Amerikan askerini eve döndüren lider olarak anılmak istiyor. Türkiye'nin, Trump'ın Suriye'den çekilmesini kolaylaştırmak için Suriye’de yaptığı birkaç şey var. Türkiye “IŞİD'le mücadeleyi biz üstlenebiliriz. 18- 20 bin askerimiz var, daha fazla asker koyabiliriz. Ayrıca, YPG'nin kontrol ettiği, IŞİD üyelerini tutan hapishaneleri biz denetleyebiliriz, bizim kontrolümüze girebilir ya da Şam yönetimi bunu denetleyebilir. İran'dan da endişe etmenize gerek yok, çünkü Amerika'nın Suriye içerisinde kalma sebeplerinden bir tanesi İran’dı. Artık hiç kimse Esad sonrası Suriye'de İran'ın bir önemli bir rol oynayacağını beklemiyor. Dolayısıyla artık gönül rahatlığıyla çıkabilirsiniz” diyor.
Şimdi Trump bu argümanı satın alır mı, alır. Çünkü duymak istediği şey tam olarak da bu. Tek problem, IŞİD'le ilgili bir endişe söz konusu. Daha önce bahsetmiştik, Şam'ın dışında bir Şii köyüne bir IŞİD saldırısı olması söz konusuymuş. Amerikan istihbaratı Şam'ı uyarmış ve bu saldırı önlenmiş. IŞİD'in hareketlenmeye başladığını görüyoruz. Bunun bir endişe yaratıp yaratmayacağı bütünüyle Türkiye'ye bağlı. Erdoğan Savunma Bakanlığı'na talimat verdi, “Askeri olarak IŞİD'le mücadeleyi efektif bir şekilde yönetebilmek için ne yapmak gerekiyor, bunu çalışın” dedi. Eğer Türk Savunma Bakanlığı bir planla gelirse Trump'a,  “Bakın biz bunları bunları yapıyoruz, şu kadar asker, böyle bir hava gücümüz var. Dolayısıyla IŞİD'le mücadele sekteye uğramayacak. Bu arada biz kendi Kürtlerimiz için de PKK'yla da konuşuyoruz. Zaten Suriyeli Kürtler de Şam’la görüşüyor. O konuda da içiniz rahat olsun” derse, Trump bunu çok rahat satın alıp Amerikan askerini çekebilir.
Son olarak şunu söyleyeyim: Bütün bunlar iç içe geçmiş şeyler. Türkiye'nin PKK ile yürüttüğü görüşmeler sadece Erdoğan'ın yeniden seçilmesi meselesinde belirleyici şeyler değil, aynı zamanda Suriye'nin geleceği açısından ve Amerika'nın ne yapacağı açısından da çok önemli. Mesela El-Şara “Hem Suriye Demokratik Güçleri silahsızlansın hem de Suriye Milli Ordusu denen ve Türkiye'nin desteklediği grup da (ki 80 bin askeri var, en geniş askeri grup) silahsızlansın” diyor. Bütün bu askeri gruplar silahsızlan sın ki, devlet olma yönünde önemli bir adım atılsın, değil mi? Bu, yeniden ulus kurma inşasının önemli bir ayağı. Yani şiddet tekelini eline almak. Şu anda böyle bir tekeli yok. Bunun için de bu grupların silahsızlanması gerekiyor. Fakat bence, Suriye Milli Ordusu da hemen bugün silahlanamıyor, çünkü Suriye Demokratik Güçleri silahlanmıyor. Çünkü onlar da Trump'ı bekliyorlar. Eğer Trump çekilirse elleri zayıflayacak ve taviz vermek zorunda kalacaklar. Ama içlerinde Trump’ın kalacağını düşünenler var, dolayısıyla bu silahsızlanma müzakerelerinde ayak diriyorlar. O yüzden o alanı yakından takip etmek önemli.

Ruşen Çakır: En son Mazlum Abdi'nin bir açıklaması yayınlandı, bir röportaj vermiş ve Şam’la, Suriye'de tek ordu ve toprak bütünlüğü konularında anlaşma sağladıklarını söylemiş. Detaylarına şu anda bakıyorum, IŞİD'le mücadele konusunda da konuşmuşlar. Kuzeydoğu Suriye’de sınır kapılarının açılıp açılmayacağı gibi temel konularda anlaştıklarını söylüyor. Şam’la SDG’nin anlaşması, herhalde Batı’nın da istediği bir şey, değil mi? Ama orada hep bir Türkiye gölgesi olacak. Türkiye, Fırat'ın kuzeydoğusunda, Rojava denen bölgede, nasıl bir şeyin şekilleneceğini stratejik olarak çok yakından takip ediyor ve oranın kendi ayakları üzerinde duran bir yönetime sahip olmasını çok da istemeyecek.
Gönül Tol: Batı sadece bunu istemiyor, aynı zamanda Amerika ve İngiltere, şu anda YPG, Suriye Demokratik Güçleri, Şam ve Türkiye arasında yürütülen mevcut müzakerelerde arabuluculuk da yapıyor. Mazlum Abdi “her şeyi çözdük” diyor. Evet, IŞİD’le mücadele konusunda çok bir kafa karışıklığı yok. Fakat çetrefilli sorular var. Mazlum Abdi “Tek ordu konusunda anlaştık” diyor ama orada şöyle bir nüans var: Suriye Demokratik Güçleri ‘’Suriye Milli Ordusu’na entegre olalım, fakat biz bir grup olarak entegre olalım ve silahlı güçlerimizi şu anda bulduğumuz bazı güvenlik fonksiyonlarını gerçekleştirmekte kullanalım” diyor. Bir de orada yönetimde söz sahibi olmak istiyor. Neden ‘’biz grup olarak entegre olalım” diyor, çünkü Kürtler bir miktar otonomisini korumak istiyor. Bunun çok nüansları var. İlk etapta insana kelime oyunu gibi geliyor fakat aslında detaylı düşündüğünüzde istediği şey bu.
Suriye Demokratik Güçleri, Suriyeli Kürtler, 2011'den bu yana kurduğu o özerk yönetimi koruyamayacağını biliyor tabii. Bunu ne Türkiye ne Şam istiyor. Hiç kimse bunu istemiyor. Ama Suriyeli Kürtler bütünüyle 2011 öncesi döneme de gitmek istemiyor. O nedenle ‘’orada öyle bir model oluşturalım ki, hem bir parça askeri özerkliğimiz olsun hem yönetimsel olarak merkezi hükümetten bir parça bağımsız hareket edebilme alanımız olsun’’ diyor. Şimdi bunun müzakereleri yürütülüyor. Bence en çetrefilli mesele bu. Eş-Şara federasyona bütünüyle karşı çıkıyor. Kürtler “Tamam, federasyon olmasın ama gene de bir şey olsun” diyor. O çetrefilli konu çözülmeye çalışılıyor. Bir de dediğim gibi, Suriyeli Kürtler Amerika'nın ne yapacağını bekliyor. Bugüne kadar herkes birbiriyle görüşüyor ama bence Suriyeli Kürtler açısından en büyük beklenti, Trump’ın ne yapacağı. Eğer Trump “Ben çekiliyorum” derse, o zaman, Suriye Demokratik güçleri hem Şam'a hem Ankara'ya istediklerinden çok daha fazla taviz vermek zorunda kalacaklar.

Ruşen Çakır: Evet Gönül, noktayı koyalım. Umarım, Trump, Ömer'e izin verir, çünkü ‘Transatlantik’i bunca yıl sonra Ömer olmadan yapmak istemeyiz. Trump’a bir dilekçe yazalım.
Gönül Tol: Tamam ‘Transatlantik’ çok popüler bir program’’ diyelim.

Ruşen Çakır: Evet, çok teşekkürler. ‘Transatlantik'te Gönül Tol’la çok şey konuştuk. Kendisine teşekkürler, siz izleyicilerimize de teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
02.02.2025 İmamoğlu mu, Yavaş mı, ikisi birden mi yoksa hiçbiri mi?
30.01.2025 Suat Toktaş gazeteci olduğu için tutuklandı
29.01.2025 Transatlantik: Rusya-Suriye ilişkileri | Trump'ın Ukrayna politikası | Gazze ateşkesinde son durum
26.01.2025 Çözümsüzlük için Kandil’den medet ummak
24.01.2025 Haftaya Bakış (251): Grand Kartal Otel faciası | Özdağ tutuklandı | Ayşe Barım gözaltına alındı | İkinci İmralı ziyareti
23.01.2025 Diyarbakır yeni çözüm sürecini tartışıyor | Serra Bucak, Vahap Coşkun, Mehmet Kaya ve Nahit Eren değerlendirdi
22.01.2025 Transatlantik: Trump nasıl başladı? | Unuttuğumuz Suriye | Gazze ateşkesi
19.01.2025 Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı
19.01.2025 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: “Kürtler açısından önemli olan PKK’nin silah bırakması değil Suriye’deki kazanımların korunması”
17.01.2025 Haftaya Bakış (250): Boğaziçi direnişinin 1000.günü | CHP'nin iktidara cevabı | Yeni çözüm sürecinin gidişatı
02.02.2025 İmamoğlu mu, Yavaş mı, ikisi birden mi yoksa hiçbiri mi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı